Özel Hastanelere Güvenememek !
Özel Hastane para

Bu yazımda ülkemizdeki sağlık sistemine değinmeyeceğim. Sadece, şanslı olup da özel sigortası olan ve böylece özel hastanelerde beklemeden tedavi görebilen insanların bir sorunundan bahsedeceğim. Yazımın başlığı Özel Hastanelerdeki doktorlara güvenememek ! idi  Özel Hastanelere Güvenememek ! olarak değiştirmeye karar verdim çünkü doktoru değil sistemi eleştirmek istiyorum.

Doktorlar her şeyimiz, doktorluk en kutsal, en meşakkatli, en önemli meslek. Yaptıkları, yarattıkları mucize. Amaaaaa… özel hastanedeki birçok doktorun hastahaneye daha fazla para kazandırabilmek için bizleri o tahlilden bu tahlile, o görüntülemeden bu doktora fuzuli olarak gönderdikleri artık aşikar.  Bu yazıyı yazarken vicdan azabı çekiyorum aslında çünkü hastane yönetimlerinin doktorlara kota koyduklarını ve bu kotayı dolduramayanın işine son verildiğini duydum. Söylenti mi doğru mu bilemiyorum.

Bir dikene bir röntgen

Bu konuyla ilgili verebileceğim birçok örnek olmasına rağmen en absürdünü anlatacağım. Geçen sene kızımın ayak baş parmağına kıymık, diken gibi bir şey batmış acıtıyordu.  Biz de evde çıkaramadık özel bir hastaneye gittik. Acilden girdik. Eşim “bir insülin iğnesi ile çıkabilir diye düşünüyoruz” dedi. İşin uzmanı bir doktor çağırdılar, işi varmış yine de illa onu çağırdılar.  Şaşırdık, kendi kendimize öyle büyütülecek bir şey yok ama… diyoruz. Doktor geldi. “Bir röntgen alalım önce” dedi ! …  Ben kızımla yalnız olsaydım. O röntgen çekilecekti. Boşuna kızım radyasyon alacaktı.  Allah’tan benden daha zeki ve daha az panik bir ailem var.  Kızım doktora şöyle dedi “Kırık değil, çıkık değil ne göreceksiniz röntgende ?”.  Eşim çektirmeyeceğimizi belirtti. Doktor gitti. Nöbetçi doktor geldi. Elinde insülin iğnesi hop diye çıkarttı dikeni. Bu işlem için 200 TL’ye yakın bir ücret ödedik.

İnsan parasında pulunda zaman harcamasında değil de psikolojisinde. Tansiyon ölçtürüyorsun, oradan oraya gönderiyor, olmadık tahliller yaptırıyorlar. Çaresiz bir hastalığın olduğuna emin ve bedbaht bir şekilde hayatının geri kalanında neler yapacağını düşünürken buluyorsun kendini. Hele bir de mevzu bahis olan kişi çocuğunsa aptal gibi oradan oraya koşturuyorsun.

Sonuçta doktorluk en kutsalı biliyorum. Allah hepsinden razı olsun.  Onlar da yaklaşık her sektörde oluşturulan bu “sistem ahlaksızlığı”nın madurları ama bizler de öyleyiz.  Ne yapılabilir tüm bu ahlaksız düzeni değiştirmek için? Ne yapabildik ki şimdiye kadar? Kim bilir?

 


“Susuzluk” bilmecesinin cevabı : Adam kayık evde yaşamaktadır.  Kayığı karaya bağlayan ip kopar, adam uyurken kayığıyla açılır.  Mazotu kalmamıştır.  Geri dönemez. 

Farkındayım bu soru çok da iyi sayılmaz, olsun düşündürdü mü? evet.  Bir dahakine daha iyisini bulurum umarım 🙂 

 

5 YORUMLAR

  1. Çok güzel ve güncel bir konuyu ele almış ve parmak basmışsınız.. Özel hastanelerin durumu gerçekten trajikomik. Ticari kuruluş olduklarından kar amacı gütme eğilimleri ön plana çıkıyor. “Nasıl olsa bize gelenler paralı” mantığı ile hareket ettiklerinden, kendilerini işlem sayısını abartmak zorunda hissediyorlar Bu doğal olarak iç yönetim politikalarından kaynaklanıyor. Bir doktorun performans değerlendirilmesi yapılırken firmaya gelir sağlama kriteri önde geliyor. Periyodik raporlarında hangi doktorun kaç röntgen, kaç MR ya da kaç ultrason çekimi için ilgili birime hasta gönderdiğine bakılıyor. Hastayı iyileştirmedeki başarısı, ya da kurduğu diyalogların niteliği daha arka sıralarda gelen kriterler. Terfiler, takdirler de bu çerçevede yürütülüyor.
    Özellikle çocuklar hastalar için uyguladıkları politika, hiç etik değil. Burada çocuğa ailenin düşkünlüğü ve o anda göze para görünmemesi olgularını çirkin biçimde kullanıyorlar. Hele bir de saf ve zengin aile ellerine düşerse, işte o zaman bulunmaz fırsat olarak en iyi biçimde değerlendiriyorlar.
    Bence bununla mücadelenin en kestirme yolu, doktorların eğitiminden geçiyor. Onlara tıp eğitiminin yanında vicdanlı ve etik hizmet verme konusunda da doğru kurgularla beslemek gerekiyor. Genç bir doktor bilmeli ki; gereksiz analiz ve görüntüleme çabaları müşteri gibi gördükleri hastaların yön değiştirmelerine neden olacaktır.
    Nice sağlıklı doktorsuz ya da az doktorlu günlere….

    • Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Vicdanlı ve etik hizmet vermek konusunda tüm ulusun eğitime ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu konulacak kannlar, düzenlemelerle sağlanabilir yeter ki niyet olsun. Yeter ki o anlayışa sahip olunsun. Her konuda yorumlarınızı bekliyorum, Sevgiler,

  2. Çok haklısınız. vicdanlı ve etik hizmet verme konusunda eğitimi doktorlarla sınırlamak doğru değil. Bu yöndeki yasal düzenlemeleri yapabilecek/uygulayabilecek kapasitede yönetim anlayışına tam da gerek duyulduğu bir zamandayız. Böylece yaşam kalitesinin ülke bazında ivme kazanarak yükselebileceği bir sürece girilebilir.
    Başka yaralara da parmak basacağınız değişik sosyal/ekonomik…….. vs. konulardaki görüş ve değerlendirmelerinizi ilgiyle izlemeye devam edeceğim.
    Unutmayalım ki, yaşam kalitesinde çıtanın yüksek tutulabildiği aydınlık ve mutlu
    günlere ulaşmak, ülkemiz insanlarının da en doğal hakkıdır.

  3. “Güven” duygusu… İnsanın kendini annesinin kucağındaki gibi hissetmesi… Maalesef günümüz koşullarında nerdeyse hiçbir alanda göremediğimiz, hissedemediğimiz duygu. Sadece hastane ve doktorlarla sınırlı değil ki.. en basitinden gıda sektörü. Nerden alsak, ne alsak güvenebilir miyiz, içinde ki sağlıklı mı, yoksa karşımızda haksız kazanç için sağlığımızla oynayanlar mı var?
    Arabayı servise götür, ya da hiç götürme..yine fazla kazanç için gereksiz parça değiştirecekler mi, ya da değiştirmeden değiştirdik mi diyecekler?
    Sonuç; ahlaki değerleri yükseltmekte etik değerleri ön plana çıkarmak..
    Sevgiyle kal, az sinir olduğumuz bir dünya dileği ile..

Yonca İşlek için bir cevap yazın İptal

GÜVENLİK KODU *