Sarı Paputsiler
Girit adası ufukta kayboluyordu. Doğup büyüdüğü, bir genç kız olduğu ve Salih’i tanıyıp sevdiği bu güzel adayı, belki bir daha hiç göremeyecekti. Yıllardır Giritliler’le kardeşçe yaşadıkları bu topraklar, kahrolası savaş yüzünden artık onlara cehennem olmaya başlamıştı. Geçen günler boyunca savaş hayatlarını zindana çevirmişti. Salih Fransız ordusunda paralı asker olarak çalışıyor görünüyordu, ancak gerçekte Osmanlı ordusu adına da ajanlık yapıyordu. Kimliği açığa çıkınca hakkında öldürme emri çıkmıştı. Salih, Zeynep patates közlerken birden bire bahçeye girmiş ve hemen kaçıp gitmekten başka seçenekleri kalmadığını söylemişti. Anne ve babasına haber dahi veremeden, çaresizce bu yolculuğa çıkmak zorunda kalmışlardı. Zeynep o anda Salih’in atının arkasına atlamış ve kendilerini kaçırmak üzere bekleyen gemiye binmek üzere limana gitmişlerdi.
Mersin’e Varış
Günler süren yolculuk sonrasında Mersin limanına vardılar. Limanda onları Osmanlı Hükümeti yetkilileri karşıladı. Salih, Mersin’de, Osmanlı topraklarında olmalarına rağmen güvende olmadıklarını düşünüyordu. Çünkü Çukurova işgal altındaydı ve her yer Fransız
askeri kaynıyordu. Zeynep ve Salih için en doğrusu daha güvenli olacaklarını düşündüğü, dağlık bir bölgeye yerleşmekti. Osmanlı yetkililerinden, kendisine böyle bir bölgede toprak verilmesini istedi. Bir süre Mersin’de konuk edildikten sonra, Osmanlı Devleti’nin kendilerine gösterdiği araziye doğru yola çıktılar. Tarsus sınırları içinde, çam ağaçları ile çevrili, doğa harikası bir yer verilmişti kendilerine. Artık yeni vatanları burasıydı. Burada evler yapacak, yeni bir Giritli köyü kuracaklardı.
Zaman su gibi akıp geçiyordu ve köyleri artık iyice genişlemişti. Onbeş günde bir, Girit’ten düzenli biçimde gemiler geliyordu. Büyük bir heyecanla o gemileri bekliyor, gemilerden inen Giritli tanıdıkları var mı diye bakıyorlardı. Gördükleri tanıdıklarına köylerinden bahsediyor, onların da aralarına katılmalarını sağlıyorlardı. Ama Zeynep’in asıl derdi başkaydı. Annesini, babasını ve kız kardeşlerini çok özlemişti. Her gördüğü tanıdığına bir haber alma umuduyla anne babasını ve kardeşlerini soruyordu. Keşke onlar da buraya gelseler, küçük ve güzel köylerinde birlikte yaşasalardı. Ancak aldığı haberler hiç içacıcı değildi. Maalesef anne ve babası vatan sevgisinden dolayı Girit’ten ayrılmak istemiyor, üstelik yaşlı oldukları için böyle bir yolculuğu da kaldıramayacaklarını düşünüyorlardı. Öleceklerse doğup büyüdükleri adalarında ölmeyi seçmişlerdi. Kız kardeşleri ise çoktan Girit’ten ayrılmıştı. Ancak adadan ayrılan herkes Mersin’e gelmiyordu. Bazıları başka şehirlere gidiyor, bazılarıysa yolda can veriyorlardı. Elinden onlar için sadece dua etmek gelebilirdi artık.
Bir Çift Sarı Paputsi
Günler günleri kovaladı. Zeynep hala anne babasından umudunu kesmemişti. Salih’in başının etini yiyor, her seferinde kendisini onbeş günde bir gelen gemiyi karşılamaya götürmeye ikna ediyordu. Ancak her gidişleri hüsranla bitiyor, ailesinden hiç kimse gemiden inmiyordu. Fakat o gün farklı bir şey oldu. Gemiden Girit’ten komşusu olan bir aile inmişti Zeynep’in. Koşa koşa yanlarına gitti ve onlara hasretle sarıldı. Sabırsızlıkla anne babası ile ilgili bir haber olup olmadığını sordu. Komşuları yanlarında bir paket getirmişlerdi. Anne babasının iyi olduğunu söyledikten sonra paketi Zeynep’e uzattılar. Zeynep heyecan içinde paketi açtı ve içinden çıkan hediyeyi görünce düş kırıklığına uğradı. Bir çift Sarı Paputsi…
Giritliler’in deriden yapılma özel bir ayakkabısıydı paputsi (papuçi). Bu ayakkabı Giritliler’in milli kıyafetlerinin bir parçasıydı ve neredeyse her Giritli bu ayakkabıdan giyerdi. Paputsi genellikle beyaz veya sarı deriden yapılırdı. Zeynep de paputsi giymeyi severdi ama özellikle de beyaz olanına bayılırdı.
Çünkü Zeynep sarı renkten nefret ederdi. Sarı hiçbir kıyafet giymezdi. Sırf sarı olduğu için ayva ve limon sevmezdi. Sarı çiçeklerden hiç hoşlanmazdı. Hatta yumurtanın beyazını yer, sarısını ayırırdı. Anne babasının onun en sevmediği rengin sarı olduğunu bilmemelerine imkan yoktu. Hayal kırıklığı içinde Salih’in yanında gitti. Salih çok akıllı bir adam olduğundan bu işte bir tuhaflık olduğunu hemen anladı. Zeynep’e köye gidene kadar sabretmesini söyledi.
Yol boyunca Zeynep tek kelime etmedi. Yüzünden düşen bin parçaydı. Anne babası onu unutmuş muydu? Sarıdan bu kadar nefret ederken ona nasıl bu renk bir çift paputsi gönderebilirlerdi ki?
Evlerine döndüklerinde Salih paputsileri eline aldı ve tabanı ile deri bölümlerini birbirine bağlayan dikişleri sökmeye başladı. Zeynep şaşırmıştı. Ta Girit’ten gelen ayakkabıları, o daha hiç giyemeden Salih parçalama başlamıştı.
Ama gerçeği kısa sürede anladı. Paputsinin tabanına gizlenmiş 15 tane altın para, Salih dikişleri sökünce ortalığa saçılmıştı. Zeynep’in babası çok akıllı bir adamdı. Bir şekilde kızının Mersin’de olduğunu öğrenmiş ve bunun üzerine biricik kızına para göndermek istemişti. Ama yolda çalınabileceği veya kontrollerde el koyulabileceğini düşündüğünden böyle bir yol seçmişti. Kızının en sevmediği renkteki paputsileri ona yollamış, bu işte bir tuhaflık olduğunu anlayacağını düşünmüştü.
Zeynep Salih’ten paputsileri tamir etmesini istedi. Onlar görevlerini yerine getirmiş ve altınları sağ salim getirmişlerdi. Ama aynı zamanda anne babasının hediyeleriydi de. Sarı nefretinden vazgeçme ve paputsilerini giyme zamanıydı artık.