Atamızın layıkıyla ne hayatını anlatabilirim ne de yaptıklarını. Bunları çok daha üstün kalemler anlattılar. Bir hayatı oluşturan onca işin, onca emeğin, vizyonun, özelliğin, olayın ve güzelliğin özetinin yapılamadığının da örneğini pek çok film ya da eserde gördük.
Bu nedenle burada Atatürk’ü anlatamam. Sadece misafir ederim. ” İz bırakanlar” köşesinin baş misafiri olur, her daim gönlümüzün baş misafiri olduğu gibi. Bıraktığı izlerle bize çağdaş hayatı yaşatan, cumhuriyeti, bağımsızlığı, insanca yaşamayı, özgürlüğü hediye eden güzel insanı ancak sevgi, saygı ve minnetle anabilirim.
Huzur içinde uyu, seni unutmayacağız.
Kadından Ata’ya
Gözlerinde çivit rengini değil,
Masmavi özgürlüğü gördüm de onu sevdim.
Özgür oldum o zaman.
Bir fotoğraf köşesinden
gökleri delebildi ya bakışları…
O keskin kararlılığı, aydınlığı sevdim ben.
Cesur oldum o zaman, kararlı.
Duruşunu, ipek gömleğini değil,
Üzerime giyeceğim çağdaşlığı gördüm
“Şimdi” oldum, “Aynı” oldum o zaman
Yürürken, gülerken, yüzerken gördüm.
halkıyla, eşiyle, dostuyla, meyiyle
namesiyle gördüm.
İnsan dedim,
Gülümsedim “hayat” dedim
barış oldum o zaman.
Piyanodan kızımın yükseldi nameleri
Bağır bağır şarkısı, dansı
Bilene, anlayana…
Yaşam sevinci veren kahkahalarında
duydum onu…
Umut oldum o zaman
Kısacık şortları vardı kızların
Yorgun, güçlü bacakları.
Filelerde, potalarda, kortlarda
Hissettim onun nefesini,
can parçamın özgürce dalgalanan saçlarında.
Gururlandım, saygı buldum, anladım da kadın oldum o zaman.
Ben Atatürk’ü mavi gözü, güzel yüzü için sevmedim ki…
O beni sevdi,
Ben de sevdim o zaman.
S.K. /08.03.2017
Yaprak bilmecesinin cevabı: Kız ağır zatürredir ve yaşamaya dair hiç umudu yoktur. Penceresinden görünen ağacın yapraklarının dökülmesi bittiğinde, son yaprak ile birlikte kendini öleceğine inandırır. Alt kat komşusu yaşlı ressam da zatürredir. Bir gece büyük bir fırtına çıkar ve ikigün sonra ressam ölür. Fırtınada son kalan yapraklar da dökülmüştür. Ressam fırtınalı gecenin sabahında dışarıya çıkmış ve evde çizdiği yaprağı ağaca yapıştırmıştır. Kız fırtınadan sonraki gün son yaprağın düştüğüne emin bir şekilde pencereyi açar, yaprak oradadır ve yaprak hiç düşmez. Kız günden güne umuduyla beraber iyileşir ve biraz daha iyileşince bahçedeki yaprağa gidip baktığında, yaprağı ressamın çizdiğini anlar. Ressam fırtınalı gecede daha çok üşütüp hastalığını hızlandırmıştır.
Öykü ünlü yazar O Henry hikayelerinden biridir. İlk okuduğumda beni çok etkilemişti. Hikayeyi de okursanız keyif alacağınızı düşünüyorum. ( gerçi sonunu söyledim ama! )