Ehliyeti Kaptırmak

ehliyeti-kaptirmak

Aslında yeni değil, taa 2012 yılının Ekim ayında kaptırdım ama konuyu anlatmak şimdi geldi aklıma. Öyle eveleyip gevelemeye de gerek yok, yaptım bi öküzlük ve yakalandım. Çok benim tarzım değildir normalde kanun dışı iş yapmak. Şeker gibi şoförümdür. Trafikte herkese yol veririm, kesseler emniyet şeridine girmem, dönülmezden dönmem, girilmeze girmem falan. Bir tek uzun yolda bazen hız sınırını aştığım olur o kadar. Hele ki alkollü araba asla kullanmam, hem kendi hem başkalarının hayatını tehlikeye atmaktır çünkü.  Bir de hayattaki en büyük korkum bir nedenle hapse girmektir. Belki bunun sebebi küçükken bir bilardo salonunda kimliksiz yakalanıp, arkadaşlar evden kimliğimi alıp gelene kadar karakolda geçirdiğim bir kaç saat olabilir, bilmiyorum. Nezarete falan atılmamıştık ama gelen giden tipler o kadar korkunçtu ki (bali çeken, kendini jiletleyen, vs.), o tiplerle aynı demir parmaklıklar ardında olmaktan korkmuştum çok. Belki de bu yüzden, hapse girmek fobimdir.

Neyse dedim ya yaptım işte bir öküzlük. Arkadaşa maç seyretmeye gidecektim, durağı aradım taksi yok dediler, korsan taksiyi aradım müsait arabam yok dedi, benim de basiretim bağlandı ve hadi arabayla gideyim dedim. Demeyeydim iyiydi.

Bu arada araba var diye de kendimce az içtim ha. Ama işte bana göre az olan, alete göre az değilmiş. Konu alkollü ehliyet kaptırmak olunca da herkesin bir fikri oluyor. “Abi üflemicen, üflersen yanarsın”

ehliyeti-kaptirmak-maydanoz

ile başlayan yüzlerce değişik tavsiye duyuyorsun, sözüm ola okumuş, elit arkadaş çevrenden. “İçtikten sonra maydonoz yiyeceksin”; “Bi tane Rocco Strip yapıştırcan damağına (hani şu şerit şeklinde damakta eriyen şekerler var ya), aleti yanıltıyo direkt”; “Nefesi ciğere dolu dolu almayacaksın, böyle kesik kesik alacaksın, ilk aldığını burundan verip kalanı ağızdan”; “Kan testi isteyeceksin, götürsünler abi hastaneye, o zamana kadar bişi kalmıyo zaten”, vs. vs. “Alkollü araba kullanmıcan abi” ile de bitiyor, hepsi bir şekilde alkollü araba kullanmış aynı insanların tavsiye cümleleri.

Alkol Aldık mı?

Kaptırma faslının detayına fazla girmeyeceğim. Ama her alkol muayenesine giren Türk gibi ben de kırk takla attım üflememek için. “Alkol aldık mı?” sorusuna verilen klasik “Almadık” cevabı ile başlayan süreç, değişik çabalara rağmen üfleme ile son buldu ve ziyadesiyle namuslu bir memur olan polis arkadaş ehliyetime el koydu. Bu arada kaptırdığım yer de evin dibi, nerdeyse otoparkta verdim yani ehliyeti.

alkol-almadık-abi

Polis amca bir de tutturdu alkolsüz bir şoför bulamazsan arabayı bağlayacağım diye. Ama dedim ya ev yakın diye, aradım karımı, kızcağız geldi 9 aylık hamile haliyle arabayı kullanmaya (evet doğuma 6 gün kala kaptırdım ehliyeti, sadece öküz değil, öküzün önde gideniyim yani).

İşe arabayla gitmekten başka şansım olmadığı için de, 6 ay boyunca ehliyetsiz araba kullanmak durumunda kaldım (Ehliyetsiz araba kullanmıcan abi). Çok şükür bu dönemde bir vukuatım olmadı ama insan cidden mala bağlıyor ehliyetsiz kullanırken. Bütün kurallara ekstra hassasiyet gösteriyorsun; 100 metre önündeki araba frene dokununca, sen kazık fren yapıyorsun; sürekli gözün aynalarda, aman biri gelip vurmasın telaşındasın; yeşil yanınca bir kaç saniye emin olmaya çalışıyorsun, gerçekten yeşil olduğundan…

Bu süreçte sadece bir kez sıkıntı yaşadım. Doğum günümü unutan bir arkadaşım, ertesi gün sabahın köründe kendini affettirmek için aradı. Ben de sabah sabah gafil avlandım ve araba kullanırken açtım telefonu. Hızlı hızlı konuşup, kapatmaya uğraşırken de emniyet şeridinde duran bir polise ebelendim. Ben David Copperfield gibi telefonu ceketimin koluna sokmak suretiyle yok etmeye çalışırken, göz göze geldik kendisiyle ve polis abi gülerek sağa çekmemi işaret etti. Ben de ona gülümsedim, ve hiç tereddüt etmeden, anında 2 şerit değiştirip, yoğun sabah trafiğinden faydalanarak kaçtım. Adamcağız o kadar şoke oldu ki, plakayı bile alamamış belli ki.

6 Ay Sonra

Neyse sonuçta sayılı gün çabuk geçti ve 6 ay sonra bir Pazartesi günü öğleden sonrası, ehliyetimi geri almak üzere Gayrettepe Polis Merkezi’nin yolunu tuttum. İçeri girer girmez bir sıra numarası aldım. Üçyüz küsürlerde bir numara. O anda işlemi yapılan arkadaş ise yüzelli civarında. Önce bir umutsuzluk kapladı içimi, herhalde sıra gelmez diye. Sonra mühendis zekasıyla bir yarım saat süre tutup, kaç numara geçtiğini, kalan sürede kaç numaraya daha işlem yapılacağını hesapladım. Sonuca göre saat 5 olmadan bana rahat rahat sıra geliyordu. Ama kazın ayağı öyle değilmiş. Meğer öğleden önce (muhtemelen yarım gün izin alarak) gelen bir grup insan, sıranın kendilerine gelmeyeceğini anlayınca bırakıp gitmiş, o yüzden de öğleden sonraki bir kaç saat, numaralar biraz hızlı şekilde ilerliyormuş. Önceleri 9 günlük bayram tatilinin ortasındaki İstanbul trafiği gibi akan numaralar, bir süre sonra bayramın son günü İstanbul’a dönüşe bağladı.

Ama çok da canını sıkacak bir durum yok, çünkü ortam çok eğlenceli. Oradaki insanların %99’u ehliyetlerini alkollü araba kullanmaktan kaptırmış, yani değişik bir bakış açısıyla “güzel insanlar”. Herkes de bu durumun farkında. Önce tek başına olan bekleme süreci, bir süre sonra yerini “Sen nasıl kaptırdın”la başlayan sohbetlere bırakıyor.

ehliyeti-kaptirmak-2

Bu sayede dünya tatlısı bir minibüs şoförü abi ile tanışma şansına eriştim. Abiyi çevirsen, alkollü olduğunu anlamak için üfletmene gerek kalmaz. Karaciğer üzerindeki alkol etkisi yüzüne yansımış, abi bildiğin kırmızı surat. Zaten kendi de inkar etmiyor. Daha biz sormadan başladı anlatmaya hikayesini:

“Babacığım ben Sarıyer’de minibüs şoförüyüm, bütün çevirme noktalarını, bunlardan kaçılacak bütün ara sokakları ezbere biliyorum” dedi.

“O gün de Kavak’ta çektik kafaları, sağ sağlim eve döndük. Tam vurdum kafayı uyuyacağım, apandisitini bilmem ne yaptığımın üst kat komşusu dayandı kapıya. Abim ölüyorum, hastaneye yetiştir beni dedi, ben de insaniyetlik namına attım bunu arabanın arka koltuğuna, bastım gaza.”

“Pat çevirdi yolda polis, üfle dedi. Babacığım adam ölüyo dedim, Hele sen üfle, üfleyinceye kadar ölmez dedi. Ben de üfledim, verdim ehliyeti, beklemeden yürüdüm gittim” dedi.

Bedava Stand-up

Abi anlatıyor, biz gülerek dinliyoruz. Hatırı sayılır bir kalabalık oluştu etrafımızda, abi de bildiğin bedava stand-up’a bağladı, coştukça coşuyor.

“Allahı var herife kızdım falan ama, gerçekten de patlamış bizim komşunun apandisiti, adamı aldılar ameliyata” diye devam etti, yüzünde üzüntülü bir ifade ile.

“Ben de onu bırakıp döndüm çevirmenin olduğu yere, ama ne çevirme kalmış ne de polis. Aradım 154’ü, ehliyeti sordum, siz ehliyeti Gayrettepe’den alacaksınız dediler, ben de ertesi gün kalktım geldim buraya.”

“Babacığım benim bi ehliyet vardı dedim, beyefendi siz 6 ay sonra alacaksınız ehliyetinizi dediler” diye bitirdi.

Sonra, abiden de cesaret alarak sırayla başladı herkes kendi hikayesini anlatmaya. Bir tane abinin hikaye de matrak. Abi kafa bi dünya girmiş çevirmeye, üfletmişler buna, 85 Promil çıkmış. Bu oh demiş yırttık. Bu arada polise diyor bunu. Polis nerden çıkardın yırttığını diye sormuş. 90 değil mi sınır demiş bizimki. Polisin cevap süper: “Yok beyefendi, o bahsettiğiniz hız sınırı.”

ehliyeti-kaptirmak-3

Bu abi o sırada ceza evrağını da çıkarttı, gösterdi, tabi bizim minibüs şoförü abi cin. “Yalnız babacığım” dedi, “o sadece alkol cezası değil.” “Evet abi, arabanın muayenesi de eksikti, ondan da ceza yazdılar” dedi öteki. Minibüsçü abi durur mu: “Desene babacığım, sen emniyet teşkilatına sponsor olmuşsun.”

“…Ben beşinci kez falandır geliyorum”

Bu arada benim sıra numaram üçyüz küsür ya, minibüsçü abininki beşyüzlerde. “Ya abi” dedim, “Benim bile umudum yok sıra geleceğinden, sen ne demeye bekliyorsun?”. “Babacığım” dedi, “Burda güzel muhabbet oluyor. Ben beşinci kez falandır geliyorum, alamadan dönüyorum.”

Sonra bu 85 promil abi muhabbet sırasında sahte ehliyet mevzunu açtı. “Abi sen minibüsçüsün bilirsin, bu ehliyetlerin sahtesini yapıyorlarmış, senin resminle başkasının bilgilerini birleştirip bir ehliyet hazırlıyorlarmış, böylece ehliyetsiz kullanmıyormuşsun bu 6 ay boyunca. Sahte ehliyeti de 200 liraya yapıyorlarmış” dedi. “300 lira o babacığım” dedi bizimki. “Yok abi 200’e hallediyorlarmış” dedi öbürü. “300 babacığım, 300” dedi minibüsçü abi, ama konuyu da daha fazla uzatmadı.

Neyse, saat 5 oldu, bu ekipteki hiç kimseye sıra gelmedi, kıçımıza baka baka çıkıyoruz, minibüsçü abi çağırdı beni yanına. Abi benim araba aşağıda falan dedim, yok babacığım sen gel hele iki dakka dedi. Gittim yanına, açtı cüzdanı, cillop gibi bir ehliyet, üzerindeki fotoğraf abinin, soğuk mührü falan var. “300 lira diyoruz babacığım, bir bildiğimiz var heralde” dedi. İçerde niye göstermedin diye sordum, “O kadar polisin olduğu yerde gösterilir mi hiç babacığım” dedi gülerek.

Sonuçta artık bırak alkollü kullanmayı, parfüm sürünce bile geçmiyorum direksiyona (ki bir arkadaşım da hakkaten parfümden kaptırıp, bir dünya uğraştı ehliyeti geri almak için). Yani doğal (!) koşullarla Gayrettepe’ye gitme şansım yok. Ama ara ara aklıma gelmiyor değil, acaba oraya gidip yeni muhabbetlere dahil olsam mı diye. Kim bilir belki yine Sarıyerli minibüsçü abime rastlarım.

Mehmet Kızılkaya

18.10.2017 16:00

 


“Otobüs Durağı” bilmecesinin cevabı :   Aslında bu bilmece bir evet/hayır bilmecesi değildi ama öyle olmaya çok uygundu.  Asıl bilmece şöyleydi: Adam çok yağmurlu bir günde otobüs durağının önünden arabayla geçerken hayallerinin kadınını, ona çok büyük iyilikler yapmış olan dostunu ve çok çok yaşlı, zor ayakta duran bir kadını görür.   Arabasında bir kişilik yer vardır.  Yalnızca birisini alması gerekmektedir.  hangisini almalıdır?  Bilmecenin cevabı ise şöyle:  Adam en iyi dostuna arabasının anahtarını verir ve yaşlı kadını evine bırakmasını söyler. Kendisi ise hayallerinin kadınıyla otobüs durağında kalır.

2 YORUMLAR

CEVAP VER

GÜVENLİK KODU *