“YIL 2150 – YER X GEZEGENİ

YIL 2150 – YER X GEZEGENİ

YIL 2150 – YER X GEZEGENİ

X Gezegeninde sıradan bir gündü. İnsanlar kafalarına nefes alıp vermelerine yarayan kasklarını takmış, sırtlarında oksijen tüpleriyle işlerine gidiyorlardı. Hava durumunda o gün havanın meteor yağışlı olacağı söylendiği için okullar tatil edilmişti ve tüm çocuklar evlerinde kalmıştı. Yaşlı adam okula gidemeyen torunlarını etrafına toplamıştı. Onlara bundan 150 yıl önce, yani 2000’li yıllarda, insanların yaşadığı ve daha sonra terk etmek zorunda kaldıkları Dünya gezegenini anlatıyordu. Bu, çocuklara bir efsane gibi geliyordu, çünkü hiçbirinin Dünya’dan da, oradaki temiz havadan, topraktan, sudan da haberleri yoktu.

“Evet çocuklar” dedi yaşlı adam, “Etrafıma toplanın ve beni güzelce dinleyin. Söyleyin bakalım aranızdan Dünya gezegenini kimler biliyor?”

Çocukların hiçbiri tam olarak bilmiyordu ve heyecanla bağırdılar: “Haydi dede, anlat bize Dünya nasıl bir yerdi? Ne yaptı insanoğlu da, yaşanmaz hale geldi?”

Dede biraz hüzünlenerek hikayesini anlatmaya başladı:

“Bundan 150 yıl önce, 2000’li yıllarda, insanoğlu Dünya adında bir gezegende yaşıyordu. Hiçbiri bunların Dünya’daki son yılları olduğunu, ve bir süre sonra uzay gemilerine binip orayı sonsuza dek terk etmek zorunda kalacaklarını bilmiyordu. Çünkü yaşamak için her şey fazlasıyla sunulmuştu insana orda. Ağaçlar meyvelerle, denizler balıklar doluydu. Yemyeşil kırlar, çiçekler vardı. Maalesef insanoğlu çok hesapsız yaşadı ve bu güzel nimetleri, hiç bitmeyecek sandı.”

Çocuklardan biri merakla sordu: “Ne oldu da bitti tüm bu güzellikler dede?”

Dede daha da hüzünlenerek cevap verdi: “İnsanlar ağaçları durmadan kesip biçti. Yerlerine koca koca, betondan evler, büyük büyük asfalt yollar yaptı. Ağaçların havayı temizleme görevini unutmuş gibilerdi. Bunun yanında ormanları bir de yakarak yok ettiler. Bazen bilerek bazen de bilinçsizce yaktıkları ateşi söndürmediler ve binlerce ağaç bir anda yanıp kül oldu.”

Başka bir çocuk atıldı: “Peki sadece ormanlar yok olduğu için mi terk ettik Dünya’yı?”

“Hayır” dedi dede. “Sadece ağaçlarla sınırlı değildi insanın yarattığı tahribat. Mesela denizler vardı dünyada. Hatta ona bu masmavi denizler nedeniyle mavi gezegen denirdi. Bu denizler tertemizdi, içleri de binlerce değişik deniz canlısıyla, balıklarla, ahtapotlarla doluydu.”

“Eee peki denizlere ne oldu dede?”

“Maalesef insanoğlu onları da kirletmeyi ve içindeki canlıları yok etmeyi başardı. İnsanlar çöplerini attı, fabrikalar da kimyasal atıklarını akıttı denizlere. Petrol kuyuları açtılar, ordan denizlere petrol aktı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de yasak avlanmayla bir sürü deniz canlısını yok ettiler. Artık canlılar denizlerde yaşayamaz hale geldiler ve nesilleri bir bir yok oldu.”

“Peki sadece bunlar mıydı Dünya gezegenini yok eden?”

“Olur mu? En önemli nimetlerinden bir tanesi de havasıydı Dünya’nın. İçinde yaşamak için gereken oksijeni içeren bir havası vardı.”

“Nasıl yani?” dedi bir çocuk. “Şimdi hepimizin takmak zorunda olduğu maskelere ve oksijen tüplerine gerek yok muydu Dünya’da yaşarken?”

“Tabii ki yoktu” dedi dedesi. “Tertemiz bir havası vardı insana hayat veren. İnsanoğlu rahat rahat nefes alabilirdi ve bizim gibi maske takmak zorunda değillerdi.”

“Dedeciğim, ormanları yok etmeyi ve suları kirletmeyi anladım. Ama havayı kirletmeyi nasıl becermişiz?”

“İnanması zor geliyor biliyorum ama havayı da kirletti insanoğlu işte. Arabaları, kamyonları, otobüsleri ve jipleri vardı bir sürü, o ağaçları kesip yaptıkları yollarda giden. Bunlar benzin ve mazot denilen yakıtlar tüketiyorlardı ve hepsi kirli hava püskürtüyordu. O atıklarıyla denizleri kirleten fabrikalar, aynı zamanda bacalarından da zehirli hava çıkartıyorlardı. Bunlardan sonra Dünya’nın o eski temiz havası artık yok olmuştu.”

“Kimse bu yapılanlara dur demedi mi dedeciğim?”

“Demez olurlar mı? Bazı çevreci insanlar bunları engellemek için ellerinden geleni yaptı ama onları kimse dinlemedi.”

“Peki sonra neler oldu dede?”

“Zaman içinde suyu ve havası kirlenen, ormanları, ağaçları yok olan Dünya’nın adı artık mavi gezegen değil, gri gezegen olmuştu. Yiyecek meyve yoktu, balık yoktu, içecek temiz su neredeyse kalmamıştı. Açlık ve susuzluk başlamıştı. Bunu doğal olarak salgın hastalıklar ve savaşlar izledi.”

“Savaşlar mı?”

“Evet. Yüzlerce ülkenin katıldığı, milyonlarca insanın öldüğü savaşlar.”

“İnsanlar niye savaştılar dede?”

“Ne için olacak, yemek ve su için savaştılar. Maalesef fabrikalarında yaptıkları savaş araçları, silahları vardı. Bunları çalıştıracak yakıtları vardı. Ama yiyecek ne meyve-sebze, ne de hayvan kalmıştı. Onlar da bunun için savaştılar. Ama sonunda, savaşın da yardımıyla, suyu havası kirli, tüm ormanları bitmiş, gri bir gezegendik. O güzelim gezegen artık yaşanmaz bir yer olmuştu.”

YIL-2150—YER-X-GEZEGENİ-2

“Peki buraya nasıl geldik dede?”

“Savaşarak bir yere varılamayacağını anladı insanoğlu. Bunun yerine hayatta kalanlar güçlerini birleştirip büyük uzay gemileri yapmaya ve uzayda yaşanabilecek yeni yerler aramaya karar verdiler. Yıllar süren araştırmalar sonucunda şu anda yaşadığımız X Gezegenini buldular. Ama sizin de bildiğiniz gibi burada Dünya’daki gibi ormanlar, denizler ve hava yok. Yani Dünya’daki gibi bir yaşantı mümkün değil.”

“Ama yine de şimdilik bize yetiyor.”

“Evet ama şimdilik. İnsanoğlu geçmişteki hatalarından ders almazsa bir gün bu gezegen de yok olacak. Aynı Dünya gibi.”

Çocuklar bu hikayeden çok etkilenmişlerdi. Hepsi “Keşke insanoğlu bu hataları yıllar önce yapmamış olsaydı da, biz de X gezegeni yerine Dünya’da yaşıyor olsaydık” diye düşündü. Onlar için Dünya’ya dönmek ve bu hataları düzeltmek imkansızdı ama X gezegenini yok etmemek için ellerinden geleni yapmaya karar verdiler.

 


 Görsel Kaynak: 
<a href='http://www.freepik.com/free-vector/illustration-about-sadness_
996571.htm'>Designed by Freepik</a>


“Sessiz Telefon” Bilmecesinin Cevabı:   Adam oteldedir ve yan odadaki adam çok yüksek sesle horlamaktadır.   Oda numaralarından adamın odasının telefonunu tahmin eder, arar.  Horlayan adam uyanır.   Bizimki diğeri tekrar horlayana kadar uykuya dalar. 


 

CEVAP VER

GÜVENLİK KODU *